16 Haziran 2010 Çarşamba

Saanenler, Kırlangıçlar ve Tırtıllar


Meşhur bir mesel vardır; bilirsiniz: Bir çocuk koşarak tarlaya gelir soluk soluğa... "Tarlaya bir keçiyle bir Giritli girmiş. Ne yapayım baba?" diye sorar teleşla... Baba, "Keçiye dokunma, karnı doyunca çıkar; ama Giritliyi hemen çıkar. O ne var ne yok toparlamadan çıkmaz" der. Gerçekten de hepimiz tanıdığımız Giritli arkadaşlarımız dolayısıyla Giritlilerin leziz otları bir görüşte tanıyıp seçme becerisine sahip olduklarını ve asla affetmediklerini yakinen biliriz.

Giritliler keçilerin yiyebildikleri her türlü otu yiyebildiklerini söyleyerek övünürler. Bu keçiye bir güzellemedir aslında; keçinin seçmeyi ve ağzının tadını bilen titiz ve latif bir hayvan olduğunun ikrarı ve otlara düşkünlüğünün tescillenmesidir. Gerçekten de Saanenler -tüm mahlukatta olduğu gibi- binlerce yıldır zihinlerine nakşedilmiş gizli yönergeyle en leziz otlara son derece titiz bir seçicilikle erişiyor; eriştikten sonra da gözünün yaşına bakmıyorlar. Filizlerin en güzeline, çalıların en tazesine uzanıyor her daim başları... Bu uzanışta başların bir zürafa misali salınımı ise görülmeye değer...


Çiftliğin müdavimleri sadece Saanenler, kaz, ördek ve tavuklar değil elbette. Doğal hayatın içinde varolduğu halde göremediklerimiz, görüp ismini bilemediklerimiz ve zaman zaman uğrayıp geçenler de var tabii ki... Elektrik tellerine konmuş kırlangıç gibi: sakin sakin izlemede yaşananları... Bir dinlenme anında belli ki.


Sürüler halinde uçarken siyah bir karaltı şeklinde algılanan kırlangıçların aslında beyaz karınları ve siyah baş, kanat ve kuyruklarıyla ayrı bir albenisi var. Eski takvimlere "Kırlangıç fırtınası"olarak geçen 14 Mart'tan sonra çiftlikte boy göstermeye başladı kırlangıçlar... Fırtınanın bu şekilde adlandırılması, kırlangıçların narin kanatlarının, esen fırtınaya ve yağan yağmura direnemeyip kırılmasındanmış. Ancak bu fırtına dönemini atlatınca yola koyulurmuş kırlangıçlar... Geldikleri bu iklimden havalar soğuyup günler kısalmaya başlayınca ayrılarak anavatanları Afrika'ya doğru yola koyulurlarmış güz sonunda. Ta ki gelecek bahara kadar... Enteresandır; ertesi yıl geldiklerinde bir önceki yuvalarını bulur ve yerleşirlermiş yeniden. Üreme dönemlerinde ise, son derece medeni ve paylaşımcı bir yol izleyerek nöbetleşe kuluçkaya yatarmış kırlangıçlar eşler...


Gün boyunca vadide cıvıltıları yankılanan kırlangıçlar uzun çatallı kuyruklarını bir dümen gibi kullanarak manevralarla uçarken; sivrisinek ve diğer böcekleri, üçgen şeklindeki açık ağızlarını avlayarak yaşamlarını sürdürürlermiş. Bunu yaparken bizim hayatımızı daha yaşanılır kıldıkların biliyorlar mı acaba?.. Neyse ki, bizim kontrolü elimize almayı unuttuğumuz yorgun ve yoğun anlarımızda bile sürdürülebilirliği kontrol eden bir güç var. Aslına bakarsanız, bunun bilgisinin binlerce yıldır tüm canlıların zihinlerine kazındığına; hiç bir hareketlerinin tesadüfi olmadığına inanıyorum.


Sadece kırlangıçlar da değil elbet faunada yerlerini alan, insan eliyle yaşatılmaya çalışılanlardan -Saanenler, ördekler, kazlar, tavuk ve horozlar- başka varlıklar da biz görüp haberdar olmasak bile yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Örneğin şu tırtılın bir kaç güne kalmadan son derece cazip bir kelebek halini alacağını kim inanabilir? Peki, onun yaşam hakkını daha sağlıklı meyve elde etme adına elinden alma hakkına sahip miyiz? Biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliği ve üretkenliğin devamı ancak yaşayan tüm türlerin korunmasıyla mümkün olabilecek. Ancak bunun nereye kadar uygulanabilir olduğunu bilemiyorum.

Bu satırlar belki sadece yüksek sesle sizinle birlikte düşünme çabası... Sözgelimi yılanların sayısının hızla arttığı ve yaşayanlar için bir tehlike arzettiği florada, nereye kadar bir müdahale hoş görülebilir? Binbir çeşit çiçeğin, çalının, ağacın, börtü böceğin, yılanın, tırtılın ya da bir sürü canlının yaşam hakkını biz mi belirleyeceğiz? Ya da diğer türlerin varlığının sürdürülebilirliği için verilecek kararda kriterler ne olabilir? Adım adım yürüyerek ilerlediğimiz bu yolda üzerinde düşünülüp konuşulması gereken bir çok konu belirmekte ufukta... Sizce de söylenecek söz yok mu?

*Sağ üst taraftaki anketi yanıtlarsanız sevinirim.

4 yorum:

Tijen dedi ki...

Nerede anket? Göremedim ama yanıtlamayı isterim doğrusu.

Süt Dilimi dedi ki...

Haklısınız Tijen Hanım.

Baktığımda anketin yerinde yeller estiğini gördüm. Sanırım teknik bir sorun yaşıyoruz; gidermeye çalışırım. Geniş kapsamlı bir anket değil zaten. Sadece niyetim "Beni duyan var mı acaba?" sorusuna bir cevap bulabilmekti. Yazıların, okuyan nazarındaki yankısını bir nebze olsun hissedebilmekti. Usul usul yankıları duyabileceğime inanıyorum. Sizin sesiniz ilklerdendi zaten... İlginizin beni memnun ettiğini söylemek isterim. Teşekkür ederim.

beste dedi ki...

anket hala yok? yazi ve fotograf cok hos. Kecilere ozellikle bayildim. Sordugunuz sorularin cevaplari kolay degil ama ne kadar az mudahale edilirse o kadar iyi aslinda. her mudahale ongoremedigimiz baska bir biyolojik felakete yol aciyor.

Süt Dilimi dedi ki...

Ankette henüz çözemediğim bir problem yaşıyorum. Umarım halledebilirim. Bu arada maksat hasıl oldu diye düşünüyorum: Hoşgeldiniz!